24 Temmuz 2013 Çarşamba

ALLAH'I BU DÜNYADA NEDEN GÖREMİYORUZ..?



Allah’ın bir ismi "Nûr" ’dur. Nûranî varlıklar olan meleklerden, güneş ışığına ve kâinatı doldurmuş bütün ışınlara kadar her şey bu ismin değişik tecellilerini taşımaktadır. İnsan gözü, bu dünyada, sadece madde alemini görür. Ne kendi ruhunu, ne amellerini yazan melekleri görebilir, ne de ışınlar âlemini.

İnsan gözünün kainatta mevcut ışınların ancak % 2.5 kadarını görebildiği tespit edilmiştir. Bu göz ile bu alemde bütün nûranî varlıkları yaratan Allah’ın görülmesini beklemek, en azından, fizik kanunlarına zıt bir anlayış olur. Konunun bir başka yönü de insanların bu dünyada imtihan olmalarıdır. Allah’ın görünmesi bu imtihan sırrına da ters düşer. Bu dünyaya gönderilişimizin gayesi Allah’ı tanımak ve ibadet etmek olduğuna göre ve insanlar da inanıp inanmamak arasında bırakıldıklarına göre, eğer göz ile görme olsaydı o zaman herkes ister istemez inanmak zorunda kalacak ve imtihan sırrı ortadan kalkacaktı. Bediüzzaman’ın ifadesine göre Ebu Cehil gibi kömür ruhlular ile Hz. Ebu Bekir gibi elmas ruhlular aynı seviyede kalacaktı.

Allah’ı gözümüzle görmememizin nedeni, kudret ve ilmiyle her şeyi kapsamasından ve zıddının yokluğundandır.

Mesela, atmosferin yer küreyi her yandan kuşatması gibi, güneşin de bütün feza âlemini kuşattığını farz etsek, o zaman güneşi göz ile görmek mümkün olmaz. Her yer güneşin ışığıyla kaplandığından güneş görünmez olur. Hem gece gibi bir zıddı da olmadığından güneş görülmez ve mahiyeti anlaşılmaz. Bununla beraber, ışığıyla her yerde bulunan ve her yeri kapsayan güneşin varlığını inkâr etmek de cehalet olur.

Aynı mantık perspektifi içerisinde, isim ve sıfatlarıyla her şeyi kuşatan ve her yerde hazır olan ve zıddı olmayan Allah’ın da göz ile görülmemesini anlayabiliriz.
 
Ahirette ise durum tamamen farklıdır. Cennet ehlinin ruhları bedenlerine galip gelecektir. Burada gölge hükmünde olan varlıklarının aslı orada yaratılacaktır. İnsan her yönüyle cennete layık ve ondaki her türlü ihsanlardan faydalanabilecek bir varlık olarak cennete girecektir. Cennette bile rü’yet hadisesinin (Allah'ı görme) sürekli olmayışı üzerinde düşünmek gerekir.


Demek oluyor ki, cennet ehli, rü’yete mazhar olacakları zaman ayrı bir hale girecekler ve bu İlâhî ikram kendine mahsus ayrı bir ortamda gerçekleşecektir. Nitekim, rü’yetten döndüklerinde ailelerinin onları tanıyamayacakları yolundaki haberler de bunu göstermektedir.

(Sorularla İslamiyet sitesinden alıntıdır)

15 Temmuz 2013 Pazartesi

MUHAMMED (A.S.) NEBİLER SERVERİ


Muhammed Nebîler Serveri

Ol âlem fahri Muhammed nebîler serveridir.
Ver salâvât aşk ile ol günahlar eritir.

Hakk anı övdü yarattı sevdi habîbim dedi.
Yer yüzünde cümle çiçek Mustafâ’nın teridir.

Cebrâîl da’vet kılınca mi’râca Muhammed’i,
Mi’râcında dilediği ümmetinin varıdır.

Sen ana ümmet olagör o seni mahrûm komaz.
Her kim anın ümmetidir sekiz cennet yeridir.

Her kim anın sünnetiyle farzını kâim tutar.
Ne diyem ki âkıbet soru hesaptan berîdir.

Suçlu suçsuz günâhkâr şefâat andan umar.
Ol cehennemde yananlar münkirin inkârıdır.

Yunus Emrem işbu sözü cân içinden söyledi.
Söyleyen bîçâre Yunus Tapduk Emre’m sırrıdır.

Yunus EMRE Hz. (k.s)

(Görselde yazan; Canım Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem )


10 Temmuz 2013 Çarşamba

BİR HADİS BİN TEFEKKÜR


Muaz İbnu Cebel radıyallahu anh anlatıyor:

Bir seferde Resûlullah'la beraberdik. Bir gün yakınına tesadüf ettim ve beraber yürüdük.

"Ey Allah'ın Resûlü, dedim. Beni cehennemden uzaklaştırıp cennete sokacak bir amel söyle!"

"Mühim bir şey sordun. Bu, Allah'ın kolaylık nasib ettiği kimseye kolaydır; Allah'a ibadet eder, Ona hiçbir şeyi ortak koşmazsın, namaz kılarsın, zekât verirsin, ramazan orucunu tutarsın, Beytullah'a hacc yaparsın!" buyurdular ve devamla:

"Sana hayır kapılarını göstereyim mi?" dediler. 

"Evet ey Allah'ın Resûlü" dedim. 

"Oruç (cehenneme) perdedir; sadaka hataları yok eder, tıpkı suyun ateşi yoketmesi gibi. Kişinin geceleyin kıldığı namaz salihlerin şiarıdır" buyurdular ve şu ayeti okudular. (Mealen): "Onlar ibadet etmek için gece vakti yataklarından kalkar, Rablerinin azabından korkarak ve rahmetini ümid ederek O'na dua ederler. Kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeyden de bağışta bulunurlar" (Secde 16) 

Sonra sordu: "Bu (din) işinin başını, direğini ve zirvesini sana haber vereyim mi?" 

"Evet, ey Allah'ın Resûlü!" dedim. "Dinle öyleyse" buyurdu ve açıkladı: 

"Bu dinin başı İslâm'dır, direği namazdır, zirvesi cihâddır!"

Sonra şöyle devam buyurdu: "Sana bütün bunları (tamamlayan) baş amili haber vereyim mi?" 

"Evet ey Allah'ın Resûlü!" dedim. 

"Şuna sahip ol!" dedi ve eliyle diline işaret etti. Ben tekrar sordum: *"Ey Allah'ın Resûlü! Biz konuştuklarımızdan sorumlu mu olacağız?" *

"Anasız kalasıca Muâz! İnsanları yüzlerinin üstüne (veya burunlarının üstüne dedi) ateşe atan, dilleriyle kazandıklarından başka bir şey midir?" buyurdular."

Tirmizi, İman 8, (2619)
___________________________________


Hepsi gibi bu da, çok kıymetli bir Hadis-i Şeriftir. Rabbim anlamayı ve yaşayabilmeyi nasip etsin inşallah... Amin...

9 Temmuz 2013 Salı

RAMAZAN GELDİ, ARTIK ÖZGÜRÜZ...

Ramazan geldi; artık özgürüz!..

İftar zamanı yaklaşmış. Açız, susuzuz, halden düşmüşüz; sofra da hazır karşımızda duruyor... İstiyoruz ki yiyelim içelim. Fakat imkânı yok, çünkü oruçluyuz. Bizi tutan engel, imanımız... Ne kadar güzel bir engel!..

İslam âlemini bir şehir olarak ele alalım. O şehirde yüzlerce kişi sofranın başında emir bekliyor. Bundan daha mükemmel bir ordu olamaz. Ezan okununca yüzlerce kişi bir anda besmele çekiyor, hep birlikte lokmalar ağza atılıyor. Belki bir fabrika bu kadar muntazam çalışamaz. Ramazan ne yaptı? Oruç tutturdu, nefsimize hakim olduk, yemedik, içmedik, boş sözler konuşmadık, dahası var; alışkanlıklarımızın esiri olmaktan kurtulduk, yani artık özgürüz. Bir Müslüman için en büyük özgürlük İslam'a köle olmaktır!..

Davet edildiğim bir iftar sofrasında yanımdaki arkadaş dedi ki, "Açlık ve susuzluk beni sarsmıyor fakat sigara içmemek beni fena halde sarsıyor!" Ona dedim ki, "Böylesine tiryaki bir adamsın; bir ay boyunca alışkanlığının esiri olmaktan kendini kurtardın, öyleyse istersen bir ömür içmeyebilirsin... Çünkü bunun talimini yaptın."

Bir başkası yalan söylemeyen, diğeri dedikodu yapmayan, öbürü kavga etmeyen bir adam oldu Ramazan'da. Demek ki bir ömür boyu bu ayda aldığımız eğitimle, Müslüman'ca bir hayat yaşayabiliriz. Bunun olabileceğini gördük çünkü...

Alışkanlıklar insanı köle eder. Hangi alışkanlığımızı terk edemiyorsak onun kölesiyiz demektir. Dolayısıyla alışkanlıklar Müslüman'ı Allah'a köle olmaktan geri çeker. Başka şeylere köle eder. Ramazan'da herkes kendi alışkanlığından kurtulur. Böylece anlarız ki, köle olmaktan kurtulduk, Allah'a köle olduk.

Bediüzzaman (ra) buyurdu ki: "Üç büyük mani vardır: İhtilaf, cehalet, zaruret. İhtilafa ittifakla, cehalete ilimle, zarurete maharetle cevap vereceğiz. Böylece dini yaşamaktan bizi uzak tutan manileri ortadan kaldıracağız." İşte Müslüman ister ki Müslüman'ca yaşasın. Fakat bunu bir türlü beceremez. "Benim İslamiyet'i yaşamama mani olan nedir?" diye düşünür ve Ramazan'da bunun cevabını bulabilir...

Hekimoğlu İsmail _ 09.07.2013 Zaman Gazetesi