Bir yazımda, Türkiye’nin en büyük talihsizliğinin medyası olduğunu söylemiştim…
Az söylemişim…
Aynı zamanda başının en büyük belası imiş…
Darbe dönemlerinde yaptıkları yağcılıklarına, “halka rağmen”ci tavırlarına, zalimden yana duruşlarına, yalan ve iftiralara çanak tutuşlarına bir bakın, neden böyle dediğimi anlarsınız.
28 Şubat sürecini çoğunuz zaten hatırlıyorsunuz… Meşhur medya patronlarıyla namlı, genel yayın yönetmenlerinin askeri brifingleri nasıl ayakta alkışladıklarını yakınen biliyorsunuz (bilenler bilmeyenlere anlatsın)…
Ama bu sapıtmaların daha öncesi de var ki, maalesef unutulmuş.
27 Mayıs 1960’ta, amirlerine isyan eden bir grup subay darbe yapmış ve dönemin iktidar partisinin tüm mensuplarını Yassıada zindanlarına atmışlardı…
Her türlü zulmü, şiddeti reva görmeleri yetmiyor, bir de medya (o zaman basın denirdi) aracılığıyla manşetten envai çeşit iftiralar atıyorlardı…
Gazetelerde büyük harflerle verilen kaynağı belirsiz haberlere göre, Menderes çok sayıda üniversite gençlerini katlettirmişti… Fakat ortada ceset filan yoktu. “Kıyma makinesi” yalanını uydurdular. Buna göre, Başbakan Adnan Menderes üniversite öğrencilerini Et-Balık Kurumu’na ait dev kıyma makinelerine attırıp kıyma yaptırmıştı.
Çocukların bile inanmayacağı bu “kuyruklu yalan”a bizim medya dört elle sarılıp günlerce manşetlere çekti…
Anlı-şanlı yazarlarımız bu yalan üzerine öyle hikâyeler uydurdu, öyle masallar anlattı, öyle efsaneler oluşturdu, tesadüfen hepsi de CHP yöneticisi olan görgü şahitlerinin ağzından öyle beyanatlar döşendi ki, vicdan tüm hücreleriyle isyan eder.
Bu da yetmedi, Menderes Hükümeti’nin Harbiye başta olmak üzere tüm üniversiteleri içindekilerle birlikte imha etmek için plan yaptığını, bu planların ele geçirildiğini yazdılar.
Hatta Dünya Gazetesi bir yalanı alelacele kamuoyuna duyurmak için ikinci baskı bile yaptı.
Manşeti şöyle: “Katliam Plânı”…
Ara başlık: “DP’nin 40 milyon lira sarfıyla üniversite ve Harbiye’yi imha için teşkilat kurduğu anlaşıldı.”
“Menderes (Başbakan) ve Polatkan’ın (Maliye Bakanı) para dolu bavulları ele geçti.”
Hepsi külliyen yalandı ve bunu manşeti atanlar da çok iyi biliyordu. Aslında on yıllık başbakanlığı döneminde Menderes’in hiçbir yolsuzluğuna şahit olunmamıştı. Buna rağmen iftira üstüne iftira atılıyor, korkunç bir karalama kampanyası sürdürülüyordu.
*28 Şubat sürecinde başka biçim yalanları “Üst düzey bir askeri yetkili”ye dayandırarak ortaya atmış ve manşetlere çekmişlerdi.
Dindar Müslümanları karalamak için “Fadime” ismi verdikleri bir “malum kız”ı, kanal kanal dolaştırıp ağlattılar.*
“Bunlar geçmişte kaldı” diyemiyoruz. Çünkü aynı refleksi Taksim Gezi Parkı olaylarında da sürdürüyorlar.
Kırk küsür yıllık gazeteciyim, bu medyanın meşruiyetten, demokrasiden ve seçilmişlerden yana tavır takındığını hiç görmedim.
En büyük talihsizliğimiz budur…
Bereket versin, yalan söyleye söyleye etkisizleştiler. Artık kimse ciddiye almıyor.
http://www.yeniakit.com/bir-kisim-medya-turkiyenin-en-buyuk-talihsizligidir-1810yy.htm
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder