"Mir'at-ı Muhammedden Allah görünür
dâim"
Mü'min ve Müslim bir ruhun vasfı kalb
derinliği, vicdan genişliği ve himmet yüceliği yanında sığ görünmek; düz bir
mü'min edasıyla hareket etmek fakat görünenden daha derin olmaktır. Allah'a
itimat ederek, büyük şeylere talip olmak ve büyük şeylerin arkasına düşmek ama
kendini küçük görmek, küçük göstermek ve insanlardan bir insan olmak; hatta
onların en küçüğü olduğuna inanmaktır. Belli olma ve bilinme duygusu kalbte
barındırılmaması gereken bir duygudur; o, tavır, davranış ve görüntüyü kalbinin
önüne geçirme demektir."
Allah'ın
boyasıyla çizilen en ideal insan portresi ise âlemlere rahmet olarak
gönderilen, karanlık dünyalara nur, muzdarip gönüllere huzur ve cennet olan Hz.
Muhammed aleyhisselamdır.
İslam terminolojisinde kulluk, en yüksek
makamdır. Kâmil insan olmak, o makama talip olmaktır. O makamın talebesi olacak
ruhun ders alacağı makam ise Uluhiyyet makamıdır. Yunus'un diliyle denirse:
Talib-i ilmiz aşk kitabın okuruz
Çalap müderris bize aşk hod medresedir.
Allah habibine, habibi de halkına,
ümmetine, insanlığa verir o dersi. O medreseden mezun gönüllerin verdikleri
dersler de Allah ve Resul sevgisidir.
Allah resülü, insanlık pazarına gönüller
almağa gelmiştir. Mallarını ve canlarını cennet mukabilinde Allah'a satanların
alıcısı Allah Resulü Hz. Muhammed aleyhisselamdır. Gönülleri O'na vermeden
alış-veriş sahih olmaz.
Bütün âşıkların irade dışı verdikleri
gönülleri, sevgilinin kulu kölesidir artık. Âşık, sevgilisinden başka bir
derdi, düşüncesi olmayandır. Yalnızca onun hayaliyle, arzusuyla yatıp
kalkandır.
Sevgilisi kaybolmuş veya kendisini terk
etmiş veya -her ne halse- ondan uzak düşmüş âşıkın hali nicolur?
Âşıkın en mümeyyiz vasfı vefadır. Vefa
yoksa o aşk bir kuru iddiadır. Vefalı âşıkın vasfı, sevgilinin her türlü eza ve
cefasına katlanmak, bir dem dahi olsa sevgiliden yüz çevirmemektir. Sesi
soluğu, yemesi içmesi hep O olmaktır.
Âşıkın gönül ve hal aynasında, âşıkın
sultanı yansır. Özellikle hakiki sevdaların aynası vicdan, akıl, kalb, dil ve
hal aynasıdır. Sevgili bu aynalara ne kadar aksediyorsa aşk da o kadar
demektir.
"Mir'at-ı Muhammedden Allah görünür
dâim"
Deniyorsa ve Onun ahlakı Allah ahlakı ise
o aşkın keyfiyetini varın siz düşünün, artık.
Allah'ı sevmenin biricik miyarı Hz.
Muhammedi sevmek ve Onu örnek almaktır. Kim Onu gönlünün Sultanı görüyor ve
onun yolunda bir hayat ihtiyar ediyorsa; ona baktığınızda da hep Allah ve
Resulünü hatırlıyorsanız, o aşkı anlatmaya, o aşkın gerçekte Allah aşkı
olduğunu söylemeye gerek mi var.
Ve o aşkın dünya aynasında aksi de şudur:
"Ötelere inanan insan, kendi istek ve
ihtiyacına rağmen, çevresindeki insanların mutluluğunu planlayan, mensup olduğu
toplum için nakış nakış huzur projeleri geliştiren, insanlığın dertleri
karşısında hafakandan hafakana giren bir diğergamdır. O, dünyayı nefsine zindan
edecek ve şahsı hesabına bitip tükenecek kadar başkalarının saadetini düşünür.
Düşünmemek onun elinde değildir artık; o yaşatmak için yaşayan bir fedakârdır.
O, Bediüzzaman edasıyla, "Gözümde ne cennet sevdası, ne de cehennem
korkusu var; milletimin imanını selamette görürsem cehennemin alevleri içinde
yanmaya razıyım." Derken gönlünün sesine tercüman oluyordur. Ya da
ellerini açıp, Hz. Ebubekir gibi: "Vücudumu o kadar büyüt ki cehennemi ben
doldurayım, başkalarına yer kalmasın!" çığlıklarıyla inlerken aynı hasbi
ruhu seslendiriyordur. Günümüzde bile "Allahım, bir tek insanın hidayete
ermesi için her gün elli defa ölmeye razıyım!" diyen karasevdalılar var.
Bu samimi feryatları, hasbi yakarışları yüze, bine, hatta bir milyona katlayın
ve onlarda Efendimizin ızdırabını okumaya çalışın."
İşte
Gönüller Sultanı O, sevda, aşk ve kulluk da budur.
(İktibas)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder