27 Mayıs 2013 Pazartesi

MİR'ATI MUHAMMED'DEN ALLAH GÖRÜNÜR DAİM

"Mir'at-ı Muhammedden Allah görünür dâim"
Mü'min ve Müslim bir ruhun vasfı kalb derinliği, vicdan genişliği ve himmet yüceliği yanında sığ görünmek; düz bir mü'min edasıyla hareket etmek fakat görünenden daha derin olmaktır. Allah'a itimat ederek, büyük şeylere talip olmak ve büyük şeylerin arkasına düşmek ama kendini küçük görmek, küçük göstermek ve insanlardan bir insan olmak; hatta onların en küçüğü olduğuna inanmaktır. Belli olma ve bilinme duygusu kalbte barındırılmaması gereken bir duygudur; o, tavır, davranış ve görüntüyü kalbinin önüne geçirme demektir."
 Allah'ın boyasıyla çizilen en ideal insan portresi ise âlemlere rahmet olarak gönderilen, karanlık dünyalara nur, muzdarip gönüllere huzur ve cennet olan Hz. Muhammed aleyhisselamdır.
İslam terminolojisinde kulluk, en yüksek makamdır. Kâmil insan olmak, o makama talip olmaktır. O makamın talebesi olacak ruhun ders alacağı makam ise Uluhiyyet makamıdır. Yunus'un diliyle denirse:
Talib-i ilmiz aşk kitabın okuruz
Çalap müderris bize aşk hod medresedir.
Allah habibine, habibi de halkına, ümmetine, insanlığa verir o dersi. O medreseden mezun gönüllerin verdikleri dersler de Allah ve Resul sevgisidir.
Allah resülü, insanlık pazarına gönüller almağa gelmiştir. Mallarını ve canlarını cennet mukabilinde Allah'a satanların alıcısı Allah Resulü Hz. Muhammed aleyhisselamdır. Gönülleri O'na vermeden alış-veriş sahih olmaz.
Bütün âşıkların irade dışı verdikleri gönülleri, sevgilinin kulu kölesidir artık. Âşık, sevgilisinden başka bir derdi, düşüncesi olmayandır. Yalnızca onun hayaliyle, arzusuyla yatıp kalkandır.
Sevgilisi kaybolmuş veya kendisini terk etmiş veya -her ne halse- ondan uzak düşmüş âşıkın hali nicolur?
Âşıkın en mümeyyiz vasfı vefadır. Vefa yoksa o aşk bir kuru iddiadır. Vefalı âşıkın vasfı, sevgilinin her türlü eza ve cefasına katlanmak, bir dem dahi olsa sevgiliden yüz çevirmemektir. Sesi soluğu, yemesi içmesi hep O olmaktır.
Âşıkın gönül ve hal aynasında, âşıkın sultanı yansır. Özellikle hakiki sevdaların aynası vicdan, akıl, kalb, dil ve hal aynasıdır. Sevgili bu aynalara ne kadar aksediyorsa aşk da o kadar demektir.
"Mir'at-ı Muhammedden Allah görünür dâim"
Deniyorsa ve Onun ahlakı Allah ahlakı ise o aşkın keyfiyetini varın siz düşünün, artık.
Allah'ı sevmenin biricik miyarı Hz. Muhammedi sevmek ve Onu örnek almaktır. Kim Onu gönlünün Sultanı görüyor ve onun yolunda bir hayat ihtiyar ediyorsa; ona baktığınızda da hep Allah ve Resulünü hatırlıyorsanız, o aşkı anlatmaya, o aşkın gerçekte Allah aşkı olduğunu söylemeye gerek mi var.
Ve o aşkın dünya aynasında aksi de şudur:
"Ötelere inanan insan, kendi istek ve ihtiyacına rağmen, çevresindeki insanların mutluluğunu planlayan, mensup olduğu toplum için nakış nakış huzur projeleri geliştiren, insanlığın dertleri karşısında hafakandan hafakana giren bir diğergamdır. O, dünyayı nefsine zindan edecek ve şahsı hesabına bitip tükenecek kadar başkalarının saadetini düşünür. Düşünmemek onun elinde değildir artık; o yaşatmak için yaşayan bir fedakârdır. O, Bediüzzaman edasıyla, "Gözümde ne cennet sevdası, ne de cehennem korkusu var; milletimin imanını selamette görürsem cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım." Derken gönlünün sesine tercüman oluyordur. Ya da ellerini açıp, Hz. Ebubekir gibi: "Vücudumu o kadar büyüt ki cehennemi ben doldurayım, başkalarına yer kalmasın!" çığlıklarıyla inlerken aynı hasbi ruhu seslendiriyordur. Günümüzde bile "Allahım, bir tek insanın hidayete ermesi için her gün elli defa ölmeye razıyım!" diyen karasevdalılar var. Bu samimi feryatları, hasbi yakarışları yüze, bine, hatta bir milyona katlayın ve onlarda Efendimizin ızdırabını okumaya çalışın."
 İşte Gönüller Sultanı O, sevda, aşk ve kulluk da budur.
(İktibas)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder